Birçok Sayfasını Atlayarak Bitirdiğimiz(!) Kitap; Bir Tez Değerlendirmesi

Bu yazıda kıymetli bir arkadaşımın yüksek lisans tezi üzerine yazacağım. Ümmügülsüm Akşeker’in Christopher Hill’in Tarihçiliği ve Siyasal İktisadi Eleştiri Zemini Olarak Din: 17. Yüzyıl Osmanlı Toplumuna Dair Bir Aşağıdan Tarih İncelemesi başlıklı İstanbul Üniversitesi’ne sunduğu tezi üzerine.

Herhangi bir yüksek lisans tezi Türkiye’deki akademik ahvalin zavallılığı ile birlikte düşünüldüğünde çok da önemsenmez. Çünkü çoğu kere zaten ısmarlamadır ve büyük ihtimalle ödevden hallicedir. Böyle düşünülür. Aslında akademik alanda YL tezlerindense doktora tezleri dikkate değerdir. Ülkemizde maalesef bir akademiye hazırlık metni gibi tasarlandıklarından YL tezleri hayli özensiz çıkıyor. Oysa bir öğrencinin doktorada yapacaklarının ya da yapabileceklerinin anlamlı görüntüsünü bir YL tezinden görebiliriz. Bu durum, bir de akademik merakın/hayretin son yıllarda devleti yönetenler eliyle düştüğü sefaletle birlikte düşünülünce danışman hocaları dışında kimse YL tezleri okumaz oluyor.  Yüksek lisans tezlerinin hayret uyandırmayacakları ve meraka değer olmadıkları düşünülür. Ümmügülsüm Akşeker’in tezi çok önemli bir istisna olarak duruyor. Kişisel tespitlerimi ve tez çalışmasının bende uyandırdıklarını aktarmaya çalışacağım. Tezi kıymetli kılan bence iki çok önemli neden var.

Birincisi, bu tez gerçek anlamıyla merakın ve politik söze olan itibarın hakkını vermek için başlayan bir arayışın ürünü. İnsan arzuladığı politik görüntünün anlamını ıspatlayan ve ortaya döken sözü somutlamak ister. Sorumluluk sahibi bir politik tutum söylemde de kendine üstüne basabileceği bir zemin arar. Bu durum gayet anlaşılır. Diğer türlüsü ayağı yere basan bir hal değil.  Akşeker gündelik hayat ritmiyle çelişmeyen akademik bilginin peşine düşerek tartışmaları dünyaya konuşarak netleştirme gayretine girişmiş. Maalesef Türkiye’de ödev yazmaktan ve okuduğunu aktarmaktan mürekkep bir yaklaşım hâkim. Neticede sıkıcı, meraksız, arzusuz tezlere bol miktarda maruz kalmak zorunda kalıyoruz. Akşeker’in tezinin hemen her satırında merakın coşkusunu hissediyoruz.

Tezin kıymetini arttıran ikinci durum ise, düşünce tarihimizdeki devasa bir boşluğu mesele ediyor olması. Ve bu boşluğun politik uzamda ciddi bir karşılığının olması. Bunu bir karşılaştırma ile açayım.

Marx ile birlikte “bilimsel” sosyalizmin kurucularından olan Engels, Marx öldükten sonra özellikle Almanya özelinde teklif ettikleri siyaseti yükseltmek için çalışmalarına devam etmişti. O dönemde yaptığı çalışmalarından birisi dinsel bir ayaklanma olan ve Reformasyon’u da şekillendiren Alman Köylü İsyanları’na odaklandı. Oradan karşımıza Thomas Müntzer’i çıkararak çağının günceliyle konuşan bir düşünsel tarih yazımına girişti. Yukarıdaki bilimsel vurgusunu dinsel olanı pek de göz ardı etmeyen bir Engels ile birlikte düşündüğümüzde ortaya Türkiye sosyalizminin ezberlerinden başka bir görüntü çıktığı aşikâr. Lakin Türkiye özelinde Thomas Münzter ayaklanmasından çok daha kompleks ve belki de esaslı (çokluk bağlamında) bir ayaklanma olan Şeyh Bedrettin isyanı ile ilgili bir “zihniyet tarihçiliği” arzusuna sosyalist camiada pek karşılaşmadık. Biraz Kıvılcımlı’dan öğrendikleriyle Nazım’ın yazdığı Şeyh Bedrettin Destanı biraz da Franz Babinger’in kişisel gayretleriyle yaptığı keşiflerle gün yüzüne çıkan belgelerle az çok malumata sahibiz.  Ancak hâlâ mevcut çalışmaların çoğu ya yüzünü devlete dönen güdük siyasetlerin manipülasyonu maksadını taşıyor ya da tekrarlardan ibaret. Meseleyi esastan alan bir zihniyet tarihçiliği ve düşünsel hat kurma arzusu maalesef billurlaşmış değil. Akşeker’in çalışması bu anlamda emsaline çok az rastlanabilecek bir örnek olarak göze çarpıyor.

Tezin beni heyecanlandıran diğer bir görüntüsü de meseleyi dünyadaki diğer coğrafyalardaki hareketlerle paralellikler kurarak incelemeye çalışıyor olması oldu. Bununla birlikte Batı’daki düşünce mirasının masamıza düşürdüğü metinleri de tartışmanın bir tarafına iliştiriyor. Türkiye’de özellikle Anadolu tarihindeki halk isyanlarıyla modern zamanlardaki sosyalizan tutumları bağdaştırma faaliyetlerinin -bazıları buna yerlicilik de diyor- milliyetçiliğe hizmet edeceği ve evrensel değerlerden uzaklaştıracağı düşüncesi baskın oldu. Birçok çok-bilmişe göre de bu tutumda ısrarcı olmak gerekiyor. Böylesinin sekterlikten başkasını teklif etmediğini, halk değerlerini küçümsemek olduğunu ve bir köksüzlük ürettiğini daha tartışacağız. Dönüştürücü bir siyaset üretmek için Engels’i örnek almayı bir kenara yazalım şimdilik.

Ana hatlarıyla tez ne aktarıyor?

Tez dört kısımdan oluşuyor. Birinci kısımda özellikle Annales Okulu tarihçiliği ile başlatılan “aşağıdan tarih” yaklaşımlarının dünyadaki karşılıklarını özetliyor. Burada Annales Okulu ile birlikte Britanya Marksist Tarihçiler Grubunu ve Maduniyet Çalışmaları’nı da aktarıyor. Ayrıca düşünce tarihi içindeki, din ve siyaset arasındaki ilişkileri konuşan bir kaynak taramasını görüyoruz: Weber, Ülgener, Mardin. İkinci kısımda Britanya Marksist Tarihçiler Grubu’ndan Christopher Hill’in yaklaşımına ve 17. yüzyıla dair çalışmalarına odaklanılıyor. Üçüncü kısımda Osmanlı öncesinde düşünce dünyasını teşekkülüne dair tarihe odaklanıyor. Dördüncü ve son bölümde ise 17. yüzyıl Osmanlı düşünce dünyasının köylü hareketliliklerinin görüntülerine odaklanıyor.

Tezin maksadı başlığından da anlaşılacağı üzere Hill’in çalışmalarını da dikkate alarak Osmanlı toplumunda dinî olanın siyasal alana ve tarihe olan etkisini bir aşağıdan düşünce tarihi okuması yaparak konuşmak. Erken modern Osmanlı toplumuna dair zihniyet tarihçiliği çalışmalarının fevkalade az olduğu tarihçiliğimiz için çalışmayı önemli bir notaya taşıyan biraz da bu amaç oluyor. Böylesi bir merak, milliyetçi siyasal aurayı besleyen tarihçiliğe karşı bir yerde duruyor. Ayrıca güncel toplumcu reflekslerin kodlarını yerli yerinde konuşmaya olanak sağlıyor. Bu tarihçiliğe çok ihtiyacımız var.

Akşeker, Hill’in çalışmalarına dair kısımda demokrasi kültürünün modern zamanlarda somutlaşmasında çok önemli bir dönem olarak aktarılan ve İngilizlerin, Sanayi Devrimi’nin de öncüsü kabul edilen, Görkemli Devrim (Glorius Revolution) dediklerinin arka planındaki dini referans alan toplumsal ayaklanmaların izlerini sunmuş. Din ile birlikte hareketlenen sınıfsal reflekslerin tanımlanması yapılmış:

“İngiliz Devrimi’nin düşünsel boyutunu büyük oranda, bütün toplumsal sınıflara sirayet etmiş dinî muhalefet ve Püritenizm oluşturur.” (sf. 33)

“Hill’in çalışmaları her boyutuyla din, siyaset ve iktisat gibi alanların ancak birbirleriyle ilişkilendirilerek tam olarak anlaşılacağını gösterir. Hem başka koşulları etkileyen hem de o koşullardan etkilenen dinamik bir din tarifi yapar.” (sf. 50)

Tezin bence en bütünlüklü ve keyifli olan bu bölümünde klasik tarih kitaplarında anlatılandan çok faklı bir 17. yüzyıl İngiltere’si ile karşılaşırız. Yazının hacmini arttırmamak için bu kadarını aktarmış olayım.

Tezin üçüncü bölümünde 17. yüzyıl öncesi Osmanlıdaki dinî/siyasi akımların, yorumların ve isyanların tarihi hakkında detaylı bir kaynak taraması görürüz. Selçuklu döneminden başlayan ve imparatorluk Osmanlısına kadar uzanan yorumların izlerine dair birçok merakı bu bölümde okuruz.

Tezin son bölümünde ise Hill’in resmettiği 17. yüzyıl İngiltere’si ile konuşan bir Osmanlı toplumsal mirası aktarılmaya çalışılır. Tezin sonunda dinî olanın siyasetten ve iktisadi olandan bağımsız değerlendirlemeyeceğine dair çokça görüntü aklımızda kalır.

Bitirirken

Bir yüksek lisans tezinin iddiasının büyük olması beklenmez. Bir tez bize daha çok yazarının geleceğe dair projeksiyonunu ve düşünsel arzusunu resmedebildiği ölçüde övgüye layıktır. Akşeker’in tezi sadece detaylı bir tarama ve konuşturma arzusunu değil, doldurulması gereken boşluklara ve eğilinmesi gereken konulara dair ufuk açıcı bir tartışma alanı da açıyor. Umarım bu tez en kısa sürede kitaplaşır. Zira bunu kitaplaştırmış birçok yüksek lisans tezinden çok daha fazla hak ediyor.

Son olarak başlıktaki kelimelere döneyim. Başlıktaki vurguyu İsmet Özel’in Kanla Kirlenmiş Evrak şiirindeki şu dizelerden aldım: “Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın / başından başlayabilirim.” Akşeker’in tezi birçoklarımız için, atlayarak ve özensizce bitirdiğimiz bir kitabın başında başlamak görevini önünüze koyuyor. Bazı meseleleri atlayarak geçiştirmeme sorumluluğunu da.

* Bu yazı Halka Dergi için yazılmıştır.

Yorum bırakın